Tarih: 14.07.2025 10:01

Zakir Avşar: Yeşil vatan yanarken sessiz çığlıklar

Facebook Twitter Linked-in

ANKARA - BHA

Prof. Dr. Zakir Avşar, "Yeşil Vatan Yanarken Sessiz Çığlıklar" başlıklı yazısında özetle şunlara yer verdi:

"Yine çok sıcak bir yaz mevsimindeyiz… Ve yine ekranlara düşen dumanlar, yükselen alevler, gözlerimizde büyüyen korkular var. Orman yangınları, yeşilin siyaha dönüştüğü o hüzünlü görüntülerle hepimizi sarsıyor. Antalya’da, İzmir’de, Muğla’da, Hatay’da yeniden başlayan yangın haberleri, bu felaketin bir alarm çanı olduğunu hatırlatıyor bize: Yeşil vatan yanıyor.

Dr. Murat Yılmaz, bizi ülkemizin çok kıymetli ormancıları ile buluşturdu. Öz Orman İş Sendikası Genel Başkanı Settar Aslan ve yönetim kurulunda yer alan arkadaşlarını dinledik. “Yeşil vatan neden yanıyor, neler yapılmalı?” soruları ekseninde konuştuk…

Yeşil vatanımızı, cennetimizi korumak için canını dişine takan ve bu uğurda hayatını veren, şehit olanlar var… Cumhuriyet tarihimiz içinde, son yangınlardaki şehitlerimizle birlikte sayıları 145’e ulaşmış… Allah hepsine gani gani rahmet eylesin, mekânları cennet olsun…

Düşünün ki, 25 bin orman işçisi, 131 bin eğitimli gönüllü orman yangınlarında sahadalar… Onlarca uçak, yüzü aşkın helikopter, insansız hava araçları ile gök vatandan yeşil vatana bir kurtarma filosu…

Ormancılar diyor ki, hava unsurları yangınların hızını azaltır, baskılar; söndürme işi kara unsurları tarafından gerçekleştirilir. Çünkü orman düz bir arazi değildir, engebeler, dağlar, tepeler, araçların giremeyeceği yerler, kol gücü, insan gücü ihtiyacı her şeyin üzerindedir. Orman işçisi itfaiyeci değildir, orman yangını da itfaiyenin söndüreceği yangınlara benzemez. Farklı bir uzmanlık, eğitim, ihtisas işidir… Çok mesafe aldık bu konularda…

Tüm bunlara rağmen orman yangınlarının önüne geçilemiyor. Geçilemediği gibi, ciddi kayıplar da oluyor… Evet, sayısal olarak orman işçisi sayısı çok gibi görünüyor ama orman varlığımız da, risk altındaki bölgeler de çok büyük…

Öz Orman İş Sendikası Genel Başkanı Settar Arlan, ihtiyacı şu şekilde izah ediyor: “774 gözetleme kulesinde üçer kişi vardiyalı olarak 7/24 görev yapıyor: 2328 kişi… 1786 arazözde ikişer şoför: 3572, ilk müdahale araçları 2742, iş makinası sayısı 821. Yani 9463 kişi fiilen arazide değil, yangın olduğunda mücadele edecek personel sayısı 12.537 kişi…” Kısacası, havadan müdahalede sorun yok, karadan gerekli araç teçhizatta sorun yok, ama nitelikli orman işçisi bakımından ihtiyaç var…

Bir orman yandığında sadece ağaçlar yanmıyor; toprağın bereketi, kuşların yuvası, böceklerin ve arıların yaşam döngüsü, akarsuların debisi, dağların sessizliği yanıyor. Bir orman yangını, binlerce canlı türünün geleceğini de küle çeviriyor. O orman, aynı zamanda bu ülkenin çocuklarına nefes olan oksijen deposu, toprağı sellerden koruyan bir kalkan, iklimin dengesini sağlayan bir denge unsuru. Bu yüzden, bir ormanın yanması sadece çevre haberi değil, bu milletin geleceğiyle ilgili en önemli meselelerden biridir.

Sıkça soruluyor, son yıllarda Türkiye’de bu kadar yoğun tedbire ve mücadeleye rağmen orman yangınlarının hem sıklığı hem de büyüklüğü neden artıyor?

Bunun birinci nedeni elbette iklim krizidir… Yazlar uzuyor, sıcak hava dalgaları yaygınlaşıyor, nem oranı düşüyor, kuraklık artıyor. Hava sıcaklığı 40 dereceyi geçtiğinde ve rüzgâr kuvvetli estiğinde, küçücük bir kıvılcım bile yüzlerce hektarı bir anda kül edebiliyor.

Ancak işin bir başka boyutu da insan elidir… Atılan bir sigara izmariti, piknik sonrası söndürülmeyen bir mangal, bilinçsizce bırakılan cam şişeler, anız yakmak, orman giriş yasaklarına uymamak… Ne yazık ki orman yangınlarının çok büyük bir bölümü insan ihmaliyle başlıyor.

Bu ülke, yıllar önce yangınlara müdahalede zorluklar yaşarken bugün teknolojiye dayalı yeni bir mücadele hattı kurdu. Yangınlar insansız hava araçlarıyla izleniyor, yangın gözetleme kulelerinden 7/24 kameralarla erken uyarı alınıyor, yangına müdahale süreleri 10 dakikanın altına indiriliyor, hava araçlarıyla geniş alanlara hızla müdahale ediliyor. Bu kapasite artışı sayesinde çok daha büyük felaketlerin önüne geçiliyor, yangınlar kısa sürede kontrol altına alınabiliyor.

Ancak her şey teknoloji değil. Settar Arlan’ın ifade ettiği gibi esas kahramanlar, bu teknolojiyi kullananlar ve doğrudan, canı pahasına yangınla mücadele eden ekipler, orman işçileri, köylüler, gönüllüler… Hepsi sıcaklığın 50 dereceyi bulduğu alevlerin önündeler… Onların emeği, fedakârlığı, vefakarlığı, cesareti yangınlara karşı en güçlü kalkanımız olmaya devam ediyor.

Şu da bir gerçek ki, orman yangınları ile mücadele yalnızca orman teşkilatının, işçisinin ya da ilgili bakanlıkların işi değildir. Bu ülkenin her ferdi, ormanın bir parçasıdır ve yangınlara karşı da bir sorumluluğu vardır.

Yanan her orman, yalnızca doğanın değil, bizim de kaybımızdır. Orman, bir milletin bağımsızlığı kadar önemli bir değerdir; toprağımızı, suyumuzu, havamızı korur, çocuklarımızın geleceğini güvence altına alır. Bu yüzden ormanlara sahip çıkmak, ülkeye sahip çıkmaktır.

Yangın sonrası yaşanan en önemli hatalardan biri, yanan alanların imara açılacağı söylentileri veya bu alanların bilinçsiz şekilde betonlaşmasına yönelik girişimlerdir. Anayasa ve ilgili yasalar açık: Yanan orman alanları orman vasfını korur ve başka bir amaçla kullanılamaz. Bu kural, gelecek nesiller için ormanların korunmasının en temel güvencesidir.

Bu bakımdan geleceğe dönük olarak, İmar faaliyetlerinin yangına hassas alanlardan uzaklaştırılması, yapılaşmanın sınırlandırılması ve tampon alanların oluşturulması elzemdir. İHA ve uydu verileriyle yangın risk haritalarının sürekli güncellenmesi önem taşımaktadır. Yerel halkın yangınla mücadelede gönüllülük esasına dayalı olarak eğitilmesi şarttır. Orman köyleri çevresinde yangına dayanıklı bitki türleri ile koruyucu şeritlerin oluşturulması gerekmektedir. Yangın sezonlarının uzamasına karşı personel, ekipman ve hava araçları kapasitesinin esnek planlanması önemlidir. Yanan alanların imara açılmaması için sıkı denetimlerin sürdürülmesi konusundaki kararlılık devam ettirilmelidir. Keza, yangına dayanıklı ağaçların dikilmesi, ormanların buna uygun hale getirilmesi, bilimsel ve teknik gelişmelerin sıkı bir şekilde takibi ve uygulanması fevkalade önemlidir.

Bununla birlikte, yangından sonra doğanın kendini onarması için sabırlı olmak, ekolojik restorasyon süreçlerine saygı göstermek gerekir. Çünkü ormanlar kendini yenileme kabiliyetine sahiptir, toprağın altındaki köklerden, tohumlardan yeniden filizlenir, kuşlar tohum taşır, rüzgar bitkileri getirir. Bizim görevimiz bu iyileşme sürecini korumak ve desteklemektir.

Bir ormanın yeniden oluşması onlarca yıl alırken, bir kıvılcımın ormanı yok etmesi sadece birkaç saat sürüyor. Yangınları tamamen durdurmak mümkün olmayabilir, ama onları önlemek elimizdedir. Yangın çıktığında daha hızlı müdahale etmek elimizdedir. Doğayı korumak için bilinçli davranmak elimizdedir.

Bu yaz günlerinde, sıcaklıklar artarken, rüzgârlar şiddetlenirken bir kez daha hatırlayalım: Yeşil vatanın sessiz çığlıklarını duymak, hepimizin insanlık görevidir.

Güzel bir söz var: “Bu topraklar bize atalarımızdan miras değil, çocuklarımızdan ödünç alınmıştır.”

Yeşil vatanın varlığı nefesimizdir."

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ...




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —